12 Aralık 2007

1600üncü Okura Sürpriz Hediye!





1600. okuyucu sözüm sana!

1600. okuyucu olduğunu kanıtlayacak screenshotla birlikte gelene sürpriz hediye dağıtacağım. neden sürpriz? çünkü ben de daha ne hediye vereceğimi bilmiyorum.

F5 ile ketenpere yapmayın, IP'inizi tespit ediyorum genç bakışlar.

16 Kasım 2007

evlilik rehberi

e-kitap serimizin ikinci kitabıyla birlikteyiz sevgili kaptanseverler, geçen yazımızın sonunda bizden ayrılmayın demiştik. şayet ayrıldıysanız kendiniz kaybedersiniz zira bugünkü konumuz Evlilik Rehberi.


rehberimiz şu satırlarla başlıyor;"Evlilik bilgileri, müslümanların yazdığı yazılardan değil de piyasadaki dinsizlerin yazdığı kitaplardan öğrenilirse insan yanlış yola girmiş olur."


"Evlenmek isteyenler, dinimizin bildirdiği ahlâka önem vermelidir. Dış görünüşe aldanıp da yanlış karar vermekten sakınmalıdır." her zaman her yerde en büyük "iç güzellik"


"Flörtten kaçmalıdır! Flört; kız ve erkeğin arkadaşlık kurmasıdır. Gerçekte evlenecek gençlerin böyle bir arkadaşlığa asla ihtiyaçları yoktur. Flörtte çok defa, kız, erkek tarafından kandırıldıktan sonra terkedilir. Flört, gençlerde gafilce tecrübelere yol açar. Bu tecrübelerin çoğu, kötü bir mâcerayla sonuçlanır. Ateşe atılanın yanacağını bilmesi başka, tecrübe için kendini ateşe atması başkadır. Yılan acaba nasıl sokar diye yılanla oynanmaz." evlenmeden olmaz bunu da bir kenara yazın

ve sevgili kaptanseverler, flört etmediniz, ailenizin rızasını aldınız, karşınızdakinin güzelliğini boşverip huyu huyunuza bi eş buldunuz. evlilik bu kadar kolay mı canım? aaa. cima için uygun vakitlere uymanız gerek, biliyorsunuz cima da sadece çocuk için yapılmalı. rehberimiz diyor ki; "Baldızını düşünerek yapılan cimadan çocuk olursa, hünsa olur." hünsa demekle kastedilen bildiğin ibne.


"Boşamak için kullanılan sözler iki çeşittir: Açık sözler ve kinayeli sözler. "Sen benden boş ol", "Ben seni boşadım", gibi sözler açık sözdür. Bu sözler, şaka olarak veya şaşırarak da söylediği anda, manasını bilmese bile, boşamış olur." biliyorsunuz ki her şakada bir gerçek payı vardır. hem nimetle şaka olmaz. nıth nıth nıth.


"Hanıma karşı iyi huylu, güler yüzlü olmalı. Onun yanlış hareketlerine, akla uymayan sözlerine ve işlerine sabr etmelidir. Onunla tatlı konuşmalı. Onun seviyesine ve aklına uymalıdır. Onunla şakalaşmalı, oynamalıdır." evliliği köpek beslemeye benzeten bu rehberi hazırlayan arkadaşa muvaffakiyetler diliyor, el sıkışma gibi abdesti bozan hareketlerden kaçınarak allasmarladık diyoruz.


esen kalın e mi?

10 Kasım 2007

Eyvah!!! PC'mi Hack Ettiler!

bir downloy görgüsüzü olan şahsımın önüne gelen her şeyi silip süpürdüğü zamanlardan kalma e-kitaplarıma göz atarken bulduğum şahane bir eser var sevgili kaptanseverler; "Eyvah! PC'mi Hack Ettiler". hack etmek deyişinin güzel ingilizcemizdeki tam karşılığını size aktaramayacağımı düşünmüş olsam gerek, bu alana copy-pastist akımından etkilenerek bir takım bilgiler aktaracağım;


Bilgisayarınızın hack edildiğine dair bazı işaretler vardır;

1. Bilgisayarınızı açtığınızda "Bilgisayarınız hack edilmiştir" tarzı bir mesajla karşılaşıyorsanız
2. Harddiskten gelen alışılmadık sesler geliyorsa (mutfaktan ses gelen lipton reklamı gibi)
3. CD-ROM sürücünüz açılıp kapanıyorsa
4. Kendi kendine kaybolan dosyalarınız varsa

PC'niz hack edilmiştir. Başkalarından gelen .exe veya .com dosyalarından hiçbirini kabul etmemeyi unutmayın.


Bizden ayrılmayın...

e-kitabın özeti buydu. alacağınız dersler;

1. bilgisayarınızı açtığınızda bilgisayarınız hack edilmiştir diyorsa hack edilmiştir.
2. gaipten sesler duyuyorsanız bilgisayarınız hack edilmiştir.
3. bilgisayarınız hack edilmiştir mesajını kaale almadınız mı? aferin. hacker şimdi cd-rom sürücünüzü açıp kapayacaktır. bir an önce hacklendiğinizi kabul edin.
4. hala kabul etmediniz mi? alın dosyalarınızı çalsınlar bir de.


Bizden ayrılmayın...

12 Ekim 2007

doğum günü tekrarı




Sevgili kaptanseverler,

Bu yıla değin "allaam doğum günüm unutulur da bu yılı da atlatırız inşA" tadında dualar etsem de bu yıl bundan kurtuluşum yokmuş gibi hislere kapıldım gidiyorum. şebnem ferah'ın da dediği gibi "kim yenmiş kaderi duayla?"

doğum günü tekrarımı kutlamaya şehir dışından gelecek kadar abartan pek değerli badileri engellemek için bulduğum çare şudur; gelmeyin, yılın herhangi bir günü gelin, "aaa negzel ablamızdın sen kaptan, bi yıl daha gitti ömründen ahahah" diye hunhar kahkahalar atın suratıma suratıma. terbiyesizler. eşek sıpaları sizi.

bu nedenledir ki; tüm yurtta ve türki cumhuriyetlerde doğum günü kutlamam bir yıllık zaman dilimine yayılmıştır. buna en çok sevinen kişi onbin yıllık kadim dostum, ismini sanal alemlerde çarçur etmeyeceğim y kişisi olacak. zira her yılın nisan ayında "ya kaptan ben senin doğum gününün 21 ekim olduğunu biliyorum ama 21 ekimlerde şuurum kapanıyor, atlıyorum" diyor. canım benim. çözüm insanı olduğum için kendime de hastayım, canımım ben, aman da nasıl yerim ben kendimi, ne iyi etmişim de doğmuşum.

tamam yeter! dağılın şimdi! bi ara görüşürüz.

05 Ekim 2007

bi gün bi kitap okudum ve....

bir gün bir kitap okudum ve tüm hayatım değişti.

bu cümleyle başlıyordu orhan pamuk'un yeni hayat kitabı. o zamanlar ekmeği olduğu gibi nobeli de karne ile alıyorduk. ama hakkını da yemeyelim; orhan pamuk tüm zaman dilimlerinde (gelmiş olsun, geçmiş olsun, gelecek olsun) en çok satan ve en az okunan yazar oldu. ergenliğimde kaset kapağının büyüsüne kapılıp çok kaset almışlığım vardır da kapağı için (bana kapak olanlar hariç) kimsenin kitabını almışlığım yoktur. varsa da gençliğime verinizdir. yapmayınızdır, ayıptır, günahtır. vurmayınızdır yetime. ah durunuzdur.

konumuz orhan pamuk falan değil aslında. son günlerdeki sebepsiz asabiyetimin bir diğer hedefi olan kolpa edebiyatseverler. buraya gelebilmenin en güzel yolu orhan pamuk idi. ehehehe.

velhasıl kelam, koltuk altında bestseller taşıyıp okumayan insan evlatlarına diyeceğim odur ki; bir kitap hakkında "çok güzeldi"den başka bi' şey diyemiyorsan, o kitabı...

17 Eylül 2007

KAPTAN ARKA KAPI.com

bu blog işinden para kazanabilirsem böyle bir gemi almayı düşünüyorum kaptanseverler. o zaman hepinize yazarlık da açıcam, şahane paralar kazanıcaz hepberaber, beni sizler yarattınız ya zaten... üstünde benim adım yazacak ama. ibnelik yapmayın.

05 Eylül 2007

angutların lordu


Resme bakıp angutların lordu bu mu lan diyen çıkmaz aranızdan sevgili kaptanseverler, siz zeki insanlarsınız. kötü espri de yapmazsınız. şu sol cenahta görmüş olduğunuz kişi Ari Barokas ile Serüven grubunu grubunu kurup daha sonra tek tabanca yola devam eden Kenan Vural.

angutlar lordunun kim olduğundan henüz bahsetmedim değil mi? onlar aramızda! her yerdeler!

bu bir tanju eren şarkısı efenim. 40 albümünde bi sürü güzel şarkı olmasına rağmen öncelikle bunu dinliyoruz veee tüm angutlara selam ediyoruz.

alasmarladık

lordum

14 Ağustos 2007

çay iç? içmiyor musun? açık iç?


nescafe gibi bir fincan içince insanı kesmiyor bu çay denen nane. ondan seviyorlar galiba. bir de ucuz, bir de markayla satılıyor, bir de kolay yapılıyor, bir de alışmışız.

yani alışmışlar. ablamla geçen yıllarda bir yakın akraba ziyaretinde "çay iç, içmiyor musun? açık iç" ısrarıyla karşı karşıya gelmişiz. ben bir şeyin on kere söylenmesinden nefret ettiğim için o çayı içmek daha az eziyetli gelir bana. bi bardak daha vereyim derlerse cehennemde yanmak pahasına "yok çok içince uykusuzluk yapıyor" diyorum. insan çay içmemek için yalan söyler mi lan! haha. yazık bana, tedavi görmem lazım.

ablama gelince... o kişiliğini zamanla da olsa kabul ettiren bi insan (hasta olmalara doyamıyorum), sen zaten çay içmiyordun değil mi deyip geçiyorlar. bakın bir çay üzerinden hayat dersi de verdim. aslında kendime de hastayım ama aramızda kalsın.

11 Ağustos 2007

panzer bize su sıksana


Ankaradaki su sıkıntısı nedeniyle yapılan yürüyüşlerden birinde (aşkın ve sevginin partisi ÖDP Gençlik Kolları temelli) atılan sloganlardan biri Panzer Bize Su Sıksana idi. valla sıksalar koşarak gidecektim, 9 gündür yıkanmadığım için saçlarıma ne şekil versem öyle kalıyor. zira hazreti blendaxın da dediği gibi; yağlı saç parlar ve kolay şekil alır.

10 Ağustos 2007

tatile gidiyorum

tatile gidiyorum!

yalan tabii sevgili kaptanseverler, tatile falan gittiğim yok ama şu blog aleminde böyle bir moda var. sınavım var blogla ilgilenemiycem, tatile gidiyorum yazamıycam. hayır hayıflandığım şey tatile gidememek değil. düzenli ve sık yazmayan bi insan evladı olarak çıkıp buraya "kaptanseverlerim üzülmesin, çok uzaklarda değilim, tatile gidiyorum" mesajı yazamamak. adama göt vasıtası ile gülerler yeminlen. bilin istedim.

kaptan arka kapi
kaptanika haber - ankara

31 Temmuz 2007

fake no more!


Fake No More, sanal alemlerdeki fake'lere karşı örgütlenmiş faith no more çakması bir müzik gurubu projesi. şu anda hala proje aşamasında olduğu için müzik gurubudur, vokalde şu vardır, davulda bu vardır diyemeyeceğim sevgili kaptanseverler. durup durup "ahaha negzel düşündüm ahahah, albüm kapağı da süper oldu ihihi" diye gülüyordum kendi kendime, sizlerle de paylaşayım istedim. hakkaten süper olmuş de mi eheheh

20 Temmuz 2007

tasvir i şikayet

bodur tavuk her dem piliç olarak tanıdığımız yaşlanmayan insan Oya Küçümen ve büyük müzik adamı Bora Ebeoğlu'nu 80'lerin sonu 90'ların başında çocuk olanlar ara beni öptüm seni gibi iğrenç bir şarkıyla tanımış olsalar da bu güzide insanların ilk albümleri akvaryum (ki oya bora olarak değil Grup Denk adıyla) 1987'de çıkmış, benim haberim olmadı tabii o zaman. 87'de ben daha ilkokula bile gitmiyordum. neyse. lise yıllarımda lokasyon değişiminden kaynaklı ev taşıma merasimimizde ortaya çıkan akvaryum, tamamı ölünüp bitilerek dinlenen bir albüm değildi ama o zamanın türk pop müziği çağdaşlarının eline de verirdi. kasetin A yüzünün son şarkısı tasvir-i şikayet'i o kadar çok dinlemiş ve geri almıştım ki artık geri almalarımda şarkının tam başladığı yere dınk diye geliyordum.

kazım koyuncu'nun halkevleri destekli çıkan son albümünde bulunan yalnızlığı anla şarkısı da Bora abinin/abiminmiş. umarım tekrar oya bora olarak müzik yapmazlar da efsane devam eder.

şikayetimin tasviri

17 Temmuz 2007

kilit?!

Ah sevgili kaptanseverler, aklı karış hesabı ile 5 birim yukarda olan bencağızın sıkça düştüğü bir hata vardır benden içre; anahtarı içerde unutmak. Hadi unuttun yavru ceylan, ne diye kendinden emin çekersin ki kapıyı?

Bu gibi durumlarda o zamana kadar içinde olmamak için çırpınılan ev bir anda gözde en değerli şey olur. Dışarıda olma isteğinizi önden gümüş tepside mi alırdınız yoksa direk kıçınıza saplayalım mı der gibi bakar çilingirler. Gerçi kalabalık yaşanan hayatlarda insan çilingire ihtiyaç duymuyor, kavanoz kapağı açmak için de bir kocaya. Yalnız bireyin güçlü birey olduğunu savunanlara hep beraber nanik yapıyoruz. (bana nanik yapmayı öğreten Sevgili Gizz’e de blogunan selam ederim)

Neyse şekerim, velhasıl çilingir geldi, her zamanki esprisini yapıp gitti; “abla mesleği sana öğreteyim mi? Aylık giderinde de azalma olur ehemehe”. Esnaf dostu sıfatımız maymun götlüğüyle takas oldu böylece. Bu da bana ders olsun de mi?

Bu da bana ders olsun kısmı için sadece şunu söyleyeceğim: Tarih tekerrürden insan genlerinden ibarettir kaptanseverler, bunu daha önce duymadıysanız sizi iki rekât şiddetle kınıyorum. Duyduysanız bir örnekle pekiştireceğim.

Bundan yıllar önce bir Pazar günü... Validanım ve paşa babam rutin Pazar yürüyüşüne çıkmışlar, ablamın nerde olduğu hususunda da bir fikrim yok zira Pazar gününü anlamlı kılan tek eylemi gerçekleştiriyorum; uyuyorum yahu. Bir ara kapı yumruklanma sesiyle uyandım. “nolüyür?! Allam neler olüyür?!” tadında bir uyanmayla ranzanın üst katından atladım, aman allahım o da ne; biri kapıyı zorluyor, korku filmi müziğini de fona dayadın mı noluyür kaptanseverler? Kaptanın ömründen bi 5 yıl otomatik olarak düşüyor. Çırink! (tıkır tıkır senelerin gözün önünden akması efektini ver hacı)

Kapıyı açana kadar giden 5 senemin hesabını kimse veremeyeceği gibi kapıyı açtığımda ev ahalisinin şaşırmış gözlerle bakmasını anlamam için de bir 5 sene gitti. Beni evde uyur vaziyette bırakmakla evde hiç kimseyi bırakmamak arasında fark olmadığını benim anahtarı unuttuğum gibi unutan ailemden aldığım genleri bir miras olarak görüyor ve hayatım boyunca iyisiyle kötüsüyle kullanacağımı belirtiyorum. Canlarım benim, artık toruna tombalağa ders olsun bunlar. Bak yazdım o kadar.

02 Temmuz 2007

architecture in helsinki


avusturalyalı sekiz kişiden oluşan dreamy pop ve indie popa yakın nağmelerle deneysel müzik yapan bi grup architecture in helsinki.

tam yaz müziği. tadından yinmiyor. heart it races

hayvannar alemi


alemin hayvannarı!


...

music is my boyfriend



music is my boyfriend serimizin ikinci parçası. birinicisini masaüstüm'de kullanmıştım wallpaper olaraktan.

eylemlerim devam edecek! eheheh

25 Haziran 2007

kordon

1952 Avrupa Güzellik Kraliçesi Günseli Başar, kraliçelik unvanının verilişinden dört yıl sonra kendisinden 18 yaş büyük bir Avrupalı dolar milyoneriyle evlenmişti sevgili kaptanseverler ama evliliği 6 ay sürdü ki Allah çirkin şansı versin. avrupa güzellik kraliçesi olmuşsun ama kocadan yana yüzün gülmemiş vah kuzum diye seveceğimiz, bağrımıza basacağımız bu şahane insan 1950'lerde İzmir'de fırtına gibin esen DP'den, yakışıklı bir o kadar da çapkın Faruk Tunca ile evlendi. n'oldu diye sorduğunuzu duyar gibiyim, bu evlilik de kıralışanın yüzünü güldürmedi. fakat bu esnada Günseli Hanım İzmir kent estetiğine büyük katkılarda bulundu. bunlardan biri de Kordon'daki kaldırım düzenlemesidir.


Birinci Kordon’un çok ünlenen kıvrımlı kaldırımlarını Rio de Janerio’da görmüş ve Kordon'a getirilmesini istemişti. Başar, o zamanlar dostlarına “İzmir”i kocamdan daha çok seviyorum” diyordu.(kaptan dedikodu hattı). dostları da ona “Sen İzmir’in sanat danışmanısın” diyorlardı. ahaha. magazin forever tadında blog.

velhasıl kelam; ne güzel kıralışamızdın sen Günseli abla, ne güzel kaldırımınların var Kordon, Ankaranın A.Q. SONY A.Q.

22 Haziran 2007

zaman kötü...

ilk defa hipopotam görüyormuşcasına şaşırmak?!

sevgili dünlük,

geçen aylarda on bin yıldır, götten yapışıkmışcasına samimi olduğum kadim bir dostum ziyarete geldi. gelmeden önce de "bak iki bin yıldır görüşmüyoruz, yataktan kalktığın gibi gelme, seni öyle hatırlamayayım" dedi. süper gazverici bir insan olduğu için cümlenin kuruluşundan bir salise geçmeden ben saçlarımı kestirmeyi düşündüm. sadece fikir aşamasında kalsaydı güzel olacakmış ama nerden bilebilirim, saflık dozu yüksek hayallerim vardı, çogzel olacaktım, yataktan yeni kalkmış olsam da süper olacaktı falan. ama n'oldu? taradım olmadı, taramadım olmadı, yıkadım olmadı, yıkamadım yine olmadı. saçımın içine sıçtım çok afedersin. ayna ile her gözgöze gelişimde ilk defa hipopotam görüyormuşcasına şaşırıyorum şimdi. aha aynı resimdeki gibi.

20 Haziran 2007

how it ends




dikkat dağınıklığından mütevellit iyi bir film izleyicisi değilimdir, dahası film izleyicisi bile değilimdir ama süper reklam izlerim. filmlerin giriş sahneleri akarken mutlaka mutfakta olur, buzdolabına amaçsızca bakarım. filmin ortasında kalkar tuvalete giderim ki çişim falan yoktur. filmlerin sonu ise genelde uyku çökmesiyle kaçırılır. bu rutinin dışında gelişen olaylara aykırı bir film izledim; little miss sunshine. naif ve bol mesaj içeren bir yol hikayesi. film zevkime pek güven olmadığı için filmi göklere de çıkarsam boşuna çabalamış olacağım.

fakat filmin sonundaki şarkı filmin sonunu geçtim, tüm filme muazzam bir arkaplan oluşturmuş; how it ends, deVotchKa'nın 2004 doğumlu albümü. albüme aynı adı vermesi şarkının albümün en güzel parçası olduğunun da bi ispatı değil mi sevgili kaptanseverler?

albüm, savaşa giden ve döndüğünde çoçukluk aşkının para uğruna zengin bir adamla evlenen genç adam Ranchero'nun hikayesini anlatıyor. dolayısiyle ağır bir hüzün var elde.

How It Ends

tanısan sen de seversin



bir "off"umla karşıdaki irili ufaklı birkaç dağı devirebileceğim bir günün son demlerinde sanal ortamlardan edindiğim reel dostlardan birinden (s)emesen yollu bir şarkı düştü alınan dosyalarıma; drug.

şarkı başlarda derin bir melankoli içerirken birden disko müziğine geçiş yaptı. "ibiş, sen iyice bozdun kendini, club ortamlarına kendin daldığın gibin beni de mi sürükleyeceksin bu bataklığa hea" diye asabiyet dozu yüksek bir çıkış yaptıktan sonra öğrendim ki mp3 dosyası bozulmuş. "kaptan bu şarkıyı bul ve dinle! başka bir şey demiyorum" dedikten sonra kayıplara karışan pek sevgili badiyi anaraktan yakın zamanda edindim drug'ı. öyle p2p programlarında falan bulunmuyor, nadide bir şey.

drug, the czars grubuna ait. grubun şarkılarının tümünde tüten hüzün adamların bahtsızlığıyla mı alakalıdır bilemem. 2000 yılına kadar bütün albümlerini kendi imkanlarıyla çıkarıp, 2000 yılında Londra'lı bir plak şirketinden albüm çıkaran ilk Amerikalı grup ünvanını elde etseler de kimi zaman kesilen destek nedeniyle albüm çıkarmak için bankalardan, fan'larından borç, bağış toplama yoluna bile gitmişler. allahtan inatçı adamlar da biz de bugün bunun kaymağını yiyoruz. gelin siz de? hea?!


the czars - drug

11 Haziran 2007

rashit ve göbeği


dinozor taşşağı ne lan?! diye höykürmek istiyorum rashit ve nicelerine.

anki rock fest


aydilge'yi ilk yuxexes'te (ismini sikeyim) saçlı sergen güven erkin erkal'a derdini anlatırken görmüştüm. arada cırtlayan sesiyle güven abi bik bik bik diye konuşurken insan kendi komşu kızını dinliyor sanki. öylesine samimi.

ankirockfest'te de okulda öğrendiği küresel ısınmayı piyeste sunacak çocuk heyecanıyla "arkadaşlar biliyosunuz dünyamızda küresel ısınma diye bi sorun var, biz de onunla ilgili bi şarkı yaptık" minvalinde bir şeyler söyledi.

şarkılarından -özellikle tuğyan olanından- pek hoşlanmasam da hatunun saflığının hastasıyım. canım benim.

07 Haziran 2007

dünya devi

Bugün iş yerinde yaptığım ıvır zıvır tespiti ve onları tek bilek hareketiyle çöpe atma girişimimde elime video kaset geçti, 1997'den beri video kaset diye bir şey görmediğim için afalladım tabii sevgili kaptanseverler. üstündeki yazı ise yıldo kahkahamın müsebbibidir; SONY A.Q.

30 Mayıs 2007

Gölgelerin Gücü Adına!



80'li yılların en çok sevilen çizgi filmleri arasında yer alan 'He- Man and The Masters of the Universe' yeniden beyazperdeye uyarlanıyor.

1987 yılında Dolph Lundgren'in yorumuyla sinemaseverlerle buluşan filmin yapımcılığını bu kez Warner Bros'un desteğini de arkasına alan Joel Silver üstlenecek. Senaryosunu Justin Marks'ın kaleme alacağı filmin yönetmeni ve oyuncu kadrosu ise önümüzdeki günlerde belli olacak, çalışmalar sürüyor.

29 Mayıs 2007

aduket ?!

Atari salonları bizim çocukluğumuzda ebeveynler tarafından zamanımızı harcadığı düşünülen, yaşıtlarımızın ise ileriki yıllarda playstation denen nane için tecrübe kazandıkları cazibe merkezleri. o zamanın en meşhur oyunu street fighter seçiyoruz ken'i seçiyoruz ryu'yu. bunlar popüler karakterler, güç her zaman her statüdeki insan için çekicidir zira. öyle bir hareket var ki herifçioğlu hem dönüyor hem yumruğu alttan koymak suretiyle apartkatı yapıştırıyor, aynı anda da ağzından aduuuket diye bi laf çıkıyor. turnuvalar yapıyoruz jetonuna, kazanan herkesten 15 jeton alıyor, deli para lan! onla kaç oyun oynanır. tek kol, iki düğme kombinasyonuyla zor yapılan bir şey aduket çekmek, herkesin harcı değil. o zamanlar acayip fors sağlıyordu yeminlen. okulda parmakla gösteriyorlardı, dün atari salonunda aduket çekti diye.

28 Mayıs 2007

Yarenizm!


Bu Kaptan Arka Kapi'nin son altı ayından ilham alarak yaptığım bir çalı$ma. Yine bir K.A.K. icadı olan yarenizmin benim gözümden sürreal bir ifadesi olan bu $ey muhtemelen pek çok ki$iye bir anlam ifade etmeyecek olsa da, bu altı aydan altı yıllık malzeme çıkarmaya meyilli olan benim gözümde bir hayli önemli. Sevgilerimle.

24 Mayıs 2007

(w)here is my mind




22 Mayıs 2007

karga ve leylek

Bir hakîm dedi ki: “ Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm.

Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum.

Hayretle yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal!”

Hele Arşa mensup bir doğanla ferşin malı olan bir yarasa nasıl olur da beraber bulunur?

Biri İlliyîn’in güneşi, öbürü Siccîn’in yarasası.

Biri her ayıptan arınmış tertemiz bir nur, öbürü her kapının dilencisi bir kör.

Biri Lâmekân âleminde uçmakta.. öbürü köpekler gibi samanlıkta kalakalmış!

aslında hayat bu hikayelerde tanımlı. hani yıllarca ararız anlamını, amı götü dağıtırız ya, aslında hiç gerek yoktur. birbirine zıt iki karakter olarak dışarıdan bakanlara imkansız gelen bir dostluk ve o dostluk üzerine torba olmadığı için büzülemeyen ağızlar üzerine bu hikayeyi anlatır durur kaptan. içerisinde Allah ve insan sevgisi olmayanlar burun kıvırırlar nicedir. görünenlerin ardında gizli olanlara bakmak gerekir biraz da.

16 Mayıs 2007

Beyni Kemiren Kurtlar

iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere kendi aralarında ikiye ayrılan kurtlardır bunlar. larva dönemi kişinin ergenliğe adım atmasıyla başlar, gelişim ise devr-i daim içindedir, hiç bitmez.

bunların iyi huyluları kişinin beyninin büyümesi gibi faideli aktivitelerde yardımcı olur, gliserin üreten fabrikaların bacalarına çıkıp green peacevari ulvi amaçlar için eylem yaparlar.

kötü huyluları ise çizgifilmlerde insanın sol omzuna konuşlanan şeytanlar gibidirler, habire düşünce üretilmesinin ve bu düşünceler içinde kaybolunmasının müsebbibidirler. beyni kemirirlerken beynin işleyen ve parıldayan kısımlarını da yerler, gözler altında çöküntü, uykusuzluk gibi belirtiler kötü huylu kurtların işidir. boş zamanlarında mahalle kahvesinde memleket kurtarır, yoldan geçen karıya kıza laf atarlar.

20 Yaş Bunalımı

9 ile biten yaşlarda hayat muhasebesi yapmanın sonucunda ortaya çıkan gelip geçici rahatsızlık. (en azından bi 9 yıl boyunca) anakronik bir durum var sanki burada. neyse yazarcığım, ahir ömrünün çeyrek asrını geride bırakmış bir yazaroğluyazar olarak naçizane fikrim, bunalımın belirsizlikten ve arayıştan kaynaklığını da tespit etmemle birlikte çok da bunalım olmadığı, 20 yaşındaki cıvırların ve delikanlıların daha çok içinde bulundukları durumu değiştirip yeni arayışlara girdiği yönündedir.

şimdi 20 yaşında olan bir kardeşim var; abla napıcam ya ben, ne olucam, hea söylesene söyleee böhaaa! diye beni şiddetle sarsarken ben gülüyordum o sıra, aklıma "ha haa sen donla gezerken ben o yollardan dönüyordum yavru kuş" diye geçiriyordum içimden ama ben o yollardan geçerken bana böyle şeyler söylenmesine de epey kızıyordum, hafifçe gülümseyip krizinin geçmesini bekledim. bunun birkaç ay süreceğini, enerjisini kanalize edecek uzun süreli uğraşlar içinde bulunması gerektiğini tavsiye ettim. eeeaaah bana nasihat verme dedi. işte olay bu; 20 yaş bunalımı dediğiniz 20 yaşındakilerin kendilerine akıl verilmesini istemedikleri halde akla ihtiyaç duymaları ve bunu kendilerine bile itiraf edememeleridir sadece.

03 Mayıs 2007

Bana Beynimin Bir Oyunu mu Bu?

Aşağıdaki metindeki tüm "F" harflerini sayın. Sayın sayın.

FINISHED FILES ARE THE RE
SULT OF YEARS OF SCIENTI
FIC STUDY COMBINED WITH
THE EXPERIENCE OF YEARS...

- Kaç taneler ?
- 3?

Naa. Altı tane. Vallahi...
İnanmıyorsanız bi' daha okuyun... Okuyun okuyun.

Beyin "of" gibi kısa kelimeleri süzemez.

İlk seferde altı taneyi bulanlar gerçekten iyi bir görüşe ve zeka seviyesine sahipler ya da geçekten bir bilgisayar gibi işlem yapıp kelimelerin anlamlarına takılmadan harf harf sayıyorlar. Yoksa Bana Beynimin Bir Oyunu mu Bu?

02 Mayıs 2007

Kaza Geliyorum Demez


Kaza geliyorum falan demedi ve geldi. evet evet aynen böyle oldu, ben de anlamadım. kırmızı ışıkta geçen pek bir denyo teyzemiz tarafından yamultuldum fakat sevenlerim üzülmesin, şimdi domus gibiyim ehehehe.


13 Nisan 2007

aynı anda hem mutlu hem mutsuz olmak

genelde yirmili yaşlarda en çok kafaya takılan şey mevcut sevgililik müessesi olduğu için bunun üzerinden açıklayacak olursak; sevdicek adını verdiğimiz, hep yanımızda olsun, aman allah ayrılmasın diz dibi mesafemizden kişisinin bize yaşattığı duygu sellerinin arasında lodosa yakalanmış bir balıkçı teknesi misali alabora olma ihtimali nedeniyle yaşattığı kötü hissiyat ve "ya rüzgar dinerse" umudunun da beraberinde getirdiği mutluluk adını verdiğimiz geçici delilik halinin bir arada duyumsanmasıdır ki bünyeyi bok eden kapasite tanım evreninde başka bir kavram üzerinde de yoktur.

olmadı mı? bir de şöyle deneyelim...

dar alanda kısa paslaşırken şahsi beceriksizliklerimizin oyunu piç etmesi nedeniyle düşülen karamsarlığın yüzdeki ifadedeki izdüşümünün "^%+^&"a dönüşmesi fakat aynı zamanda da bu beceriksizliklerin komik hatta gülünç olması nedeniyle yine aynı yüzde oluşan ifadenin "ehehe" tadında gevrekleşmesidir.

bana bunun resmini çizebilir misin dersen burda yapılmışı var (bkz: mona lisa)

07 Nisan 2007

Hz. Google

Tembelliğe dairlik, bazan insanların keyfekederliklerinden kaynaklanır. kaptanseverler de keyfekeder insanlardır ki keyfekeder insanları da kaptan sever. bu döngü esasen bu kadar basit olmayabiliyor. gün geliyor tembel kişiler bir şey rica ediyorlar, yüz buluyorlar, astarını da istiyorlar. sonrasında ne oluyor ey kaptan sever? hea? çekirge üçüncü sıçrayışta halsiz düşüyor ve "eiyt! yeter yahu!" diyebiliyor.

naçizane tavsiye; http://bknzgoogle.com/

05 Nisan 2007

İstiklal Marşı Coverı... Öeh

Endüstriyel rock müziğin dünyadaki en önemli temsilcilerinden Sloven topluluk Laibach, son albümünde İstiklal Marşı'nı coverlamış. Albümde, aralarında İngiltere, ABD, Japonya, Fransa, İsrail, İtalya'nın da bulunduğu 13 ülkenin marşını avantgarde bir formda söylüyormuş. Sözlerinin büyük bölümü İstiklal Marşı'nın bazı dizelerinin İngilizce çevirisinden oluşan Türkiye adındaki şarkı, youtube'ta falan var. Kötü bir kayıt, kötü bir cover. bu ne yahu?! diye sorası geliyor insanın. hakikaten o neydi öyle ya?

03 Nisan 2007

gelince bahar ayları...


sevgili kaptan severler,


yıllardır eski manitanın kafasını yer dururdum; bana çiçek al, neden çiçek almıyorsun, hani çiçek diye. bugün eve elimde çiçeklerle geldim. noldu? çiçeğe allerjim varmış, yüzüm, ellerim kabardı. ahahahaha. 3 saattir gülüyorum hala hızımı alamadım.
ahahahahaha

26 Mart 2007

İnternet Haftası


İNTERNET YAŞAMDIR!

Türkiye İnterneti 12 nisanda 14. yılını doldurmuş olacak. Türkiye İnternet Kamuoyunu, bu gerçekleşecek 10. İnternet Haftasını, tüm ülkede İnternete verdiğimiz öneme yakışır bir şekilde; interneti savunmaya, interneti konuşmaya ve bu doğum gününü kutlamaya çağırıyoruz. Tüm kesimlerden, Üniversiteler, Ticaret ve Sanayi Odaları, Çiftçi Birlikleri, Ziraat Odaları, Mühendis Odaları, Barolar, Tabip Odaları, Bankalar Birliği, Noterler Birliği, Organize Sanayi Bölgeleri, Yerel Yönetimler, İnternet Cafeler, Okullar, Kaymakamlıklar, Valilikler, Bakanlıklar, tüm kamu yönetimi, özel sektör, internet şirketleri, Bilişim/Bilgi/İletişim STK'ları, Demokratik Kitle Örgütleri, Bilişim Kulüpleri, Tüm Medya Kuruluşlarını, Bireyleri bu İnternet Haftasını tüm ülkeyi saran bir İnternet Şenliğine, Bilgi Toplumu, e-dönüşüm, e-Türkiye ve e-devlet kavramlarının geniş kitlelerle tanıştırıldığı bir İnternet ve Bilişim Fırtınasına döndürmeye çağırıyoruz.


21 Mart 2007

kaptan nerdesin?!


...soruyla arkasında durduğum parmaklıklar kalınlaşıyor.

01 Mart 2007

msn messenger - elçiye zeval olmaz

messenger: allahın belası listemin birincisi, lanet ve lanetli şey. listedeki herkesle aynı anda konuşmaya olanak sağlıyor bi kere, çok sakıncalı, telefondaki gibi görüşmek istediğiniz kişi şu anda başkalarıyla görüşüyor, siz umrunda bile değilsiniz minvalinde kısa fakat kibar bir reddediş mesajı koyabilse mesela... hayat bayram olurdu yeminlen.

bir gün çok afedersin hayvan gibi yazıyorum, o pencereden o pencereye atlıyor kahkahalarımı savuruyorum, iki bik bik yapıp tekrar başka pencereye konuyorum. bi ara bi durdum bi sakinleştim, baktım. kendi aksimi gördüğümdeki tepkim; lan n'oldu? oldu. pencerelerden birinde gülmüşüm ama ne zaman olduğunu bile hatırlamıyorum, öylesine çılgınca bir şey bu chat mefhumu. ahmet abi'yi çağırdım sonra beraber ve solo olarak kırırım bu msni nidalarıyla kırdık emeseni. insanlığa zararlı. artık kullanmıyorum. kaptanlara da zararlı.

cross my heart and hope to die

since your death
everything has felt so meaningless and vain
that i've lost the will to live

love, your death
ripped my heart rigfht out and since you went away
life's had nothing more to give

cross my heart and hope to die
may my end come tonight
across the dark, into the light
may death again us unite

love, my fate
will you wait for me there... where our autumn dawns?
there, beyond the dreary seas

will you wait?
will you welcome me into your arms once more?
where our waters still fall free

cross my heart and hope to die
may my end come tonight
across the dark, into the light
may death again us unite

cross my heart and hope to die
may my end come tonight
i'll depart from this life
may death again us unite

may it come...

my heart went down with you
at your funeral i was buried, too
my life - it ended with yours
and i... exist no more

09 Şubat 2007

abla bana ne aldın?!


daha dün bakkal dönüşlerimde "abla bana ne aldın" diye soran sıpa, şimdi benim boyumda. lan?! yaşlandık! ehehe

07 Şubat 2007

yeni bir ilişkiye başlamak?!


uzun zamandır hoşlanılan kişiye hormonlarınızı kontrol edemeyip yüreğinizi açmakla ilk adımı atarak, reddedip ayağınıza çelmeyi takmazsa da günahsız bir başlangıç yapmaktır. konuşmalar, karşılıklı olarak birbirini tanıma çabaları, "peki en çok hangi rengi seversin" gibi geyik sorularla çuvallamak aşamaları kolay olsa da en zoru karşıdakine hitap ederken hangi sıfatı kullanacağınızdır. aşkım gibi ayağa düşmüş tek gecelik ilişkilere bile meze olmuş bir sözcüğü kendinize yakıştıramazsınız. sevgilim? bu da ilk günler için dozu kaçırılmış bir hitaptır. karşıdaki ilk hamleyi yapana kadar susmak, yeterli "mana"ya ulaşana kadar büyü yapmamak, herkes üzerinde uygulanabilen "hayatım", "güzelim"leri araya sıkıştırmak bu durumdaki en mantıklı davranış olacaktır. hitaptan sonrası kolaydır. geceleri yatarken iyi geceler mesajları, sabahları gönderilen güzel temenniler içinizi ısıtır. ilk öpücük zaten kendiliğinden gelişir. fiziksel olaylar alt beynin bok yemesiyle gerçekleştiği için düşünülen, planlanan şeyler değildir. artık yeni ve güzel bir ilişkimiz vardır, geriye kalan tek derdimiz ise o gün ne giyeceğimiz ve kıçımızın o kıyafetle nasıl görüneceğidir.


hayırlı olsun.

kimler geldi sorma sakın kimler geçti, hiçbirisi senin kadar sevilmedi